• Ana Sayfa
  • Hakkımda
  • Bağlantı
    • Kategorİ
    • Kategorİ
    • Kategorİ
  • Mağaza
  • Tavsİye
Blogger tarafından desteklenmektedir.
facebook twitter instagram pinterest bloglovin Linkedin Email

YARIM PSİKOLOJİ

Bloguma hoş geldiniz! Burada gelişim aşamalarından stres yönetim tekniklerine kadar çeşitli psikoloji konuları hakkında bilgi ve ipuçlarını paylaşıyorum. İnsan zihnini anlama yolculuğuna katılın.

Sanal gerçeklik nedir? Sanal gerçeklik kablolarla sınırlı mı? Sanal gerçeklik eğitim-öğretimde kulanılmaya uygun mu? Sanal gerçekliğin öğrenme psikolojisine etkisi ve sanal gerçeklik başlıkları...

Sanal gerçeklik, teknoloji kullanılarak oluşturulan kurgularla gerçek ve hayalin birleştirilmesidir.

Sanal gerçeklik kablolarla sınırlı değil elbette. Eğer bilgisayar tabanlı bir sanal gerçeklik seçmişseniz hareket alanınızı kablolarla sınırlamış olursunuz. Ancak mobil tabanlı veya da bağımsız bir sanal gerçeklik seçmişseniz bu durum hareket alanınızı genişletir. Çünkü iyi haber! Kablolar yoktur.

Sanal gerçeklik son gelişmelerle beraber eğitim öğretime uygun hale getirilmiştir. Sanal gerçekliğin öğrenme için ne kadar etkili olduğunu teknoloji çağında yaşayan elinden telefonunu düşürmeyen bilgisayarın başından kalkmayan çocuklarımızdan kavrayabiliriz sanıyorum. Ne kadar kabullenemesek de eskiye özlem duysak da teknolojik gelişmeleri yadsıyabileceğimizi pek sanmıyorum. Onun yerine bu yazımda çağa ayak uydurmanın ve teknoloji hakkında gerekli bilgi ve donanıma sahip olmanın önemini vurgulayacağım.

Türk eğitim sistemi bu ülkenin bireylerini ne kadar homojen olarak değerlendirse de eğitim alan bireylerin farklı öğrenme çeşitleri vardır. Bu öğrenme çeşitlerini görsel, işitsel ve dokunsal (kinestetik) olarak ayırıyoruz. 

Görseller bir şeyleri öğrenirken destek resimler ister. Gördükleri şeyleri kolay kolay unutmazlar. Defterlerini çok düzenli tutarlar. Ve genel olarak renkli başlıklar atarlar. Deftere yazdıkları konuyla alakalı resim çizerler. Tam bir düzen abidesidir her biri.

İşitseller en çok duyduklarından etkilenirler. Görsel hafızaları biraz kötüdür. Gördüklerini unutabilirler fakat duyduklarını kolay kolay unutmazlar. 

Son olarak dokunsallar da derste sıranın altından topla oynayan bir türlü yerinde duramayan o çocuktur diyebiliriz. Genelde öğretmenleri tarafından başarısız öğrenci olarak görülürler. Ama aslında gerçek, o çocuğun başarısız olduğu değil, homojen olarak görülen çocukların aslında dibine kadar heterojen olduğudur. Dokunsallar genelde bir şeyleri deneyimleyerek öğrendikleri için ya konuşarak ya da kitaptan takip ettirerek dersini işleyen bir öğretmenle muhtemelen kimyaları uyuşmayacaktır. Sürekli birbirlerine sorun çıkaracaklardır. Bu durumda işini hakkıyla yapan bir öğretmenin problemi tespit edip çözüm odaklı yaklaşması ve o çocuğu eğitimin dışında tutmaması gerekmektedir. Çocuk kendini ayrık otu gibi hissetmesin diye elinden geleni yapmalıdır.

Yani sonuca gelecek olursak biz eğitimi hayata hazırlıktan çok hayatın ta kendisi olarak tanımlarken bizi aslında hayatın gerçekliğinin dışında bırakıyorlar. Ve kendi istedikleri sisteme dahil ediyorlar. 

Hayat hayaller ve gerçeklerden oluşur. Sanal gerçekliğin de bu ikisinin harmanlanmış bir teknolojisinin olduğunu biliyoruz. Bundan dolayı da sanal gerçekliğin eğitim öğretime entegre edilmesiyle birlikte öğrencilerin başarı yüzdesi artacaktır.










Share
Tweet
Pin
Share
0 Yorum

Anomi nedir? Anomi Emile Durkheim’a göre neye sebebiyet verir? Emile Durkheim’ın anominin önüne nasıl geçebileceğimiz konusundaki görüşü

Öncelikle anomi ne demektir? Bununla başlamalıyız. Anomi toplumun bireye yeterince iyi rehberlik edememesi durumudur. Emile Durkheim toplumdaki intiharlara sebebiyet veren şeyin anomi olduğunu düşünmüştür. Ve anomiye sebebiyet veren şeyi ise kollektif yaşamdan bireysel yaşama geçmek olarak görmüştür. İnsanlar arasındaki bağların değişime uğradığını söylemiştir. Öncesinde insanlar ahlak gibi bir ilke etrafında toplanırken günümüzde yine insanlar arası bağlar mevcut olmasına rağmen bu bağlar öncekinden farklı bir şekilde insanların birbirlerine olan gereksinmelerinden, iş bölümünden dolayı ortaya çıkan zorunlu bağlar olarak görülmüştür. Emile Durkheim’a göre önceki toplumda mekanik dayanışma vardır. Sonraki toplumda ise organik dayanışma vardır. Kent yaşamı köy yaşamında olanın aynısı değildir. Herkes alanında uzmanlaşmaya çalışmaktadır. Ve durum böyle olunca alışılmışın dışında ve bireyi yalnızlaştıran bir toplumla baş başa kalınca insan bunalıma girmiştir.. Ve bu bunalım insanı intiharlara sürüklemiştir. Peki Emile Durkheim’a göre anonimin önüne nasıl geçilir? Toplumsal değişim ile önüne geçilebilir. 







Share
Tweet
Pin
Share
0 Yorum

Bu yazımda sizlere kendinizi neden başkalarıyla kıyaslamamanız gerektiğinden bunun psikolojiniz ve davranışlarınız üzerindeki olumsuz etkilerinden bahsetmek istiyorum. Bu kıyaslama hastalığından nasıl kurtulabileceğiniz konusuna da değineceğim.

Kendini bir başkasıyla kıyaslamak sonu gelmeyen derya deniz düşüncelere sebebiyet verir. Normal bir psikoloji tekrar etmeyen düşüncelerden oluşur. Eğer tekrar eden saplantılı düşünceler varsa orada psikolojinizin bozulmaya başladığını net olarak söyleyemesek de buna ihtimal vermeliyiz. Eğer ki güzelliğinizi bir başkasının güzelliğiyle kıyaslıyorsanız, konuşmanızı bir başkasının konuşmasıyla kıyaslıyorsanız, başarınızı bir başkasının başarısıyla kıyaslıyorsanız aslında kısacası varlığınızı bir başkasının varlığıyla kıyaslıyorsanız bu kendinize duyduğunuz güvenin yani özgüvenin az olmasından kaynaklıdır. Çünkü herkes güzeldir. Herkesin kendine has bir görünüşü vardır. Herkesin kendine has bir konuşma tarzı ve üslubu vardır. Ve herkes kendi hayatını yaşama konusunda çok başarılıdır. Tabii ki hayallerimiz varsa bu hayalleri gerçekleştirmek için kendimize bir rol model seçebiliriz. Ama bu rol modelle kendimizi kıyaslama olayına girmemeliyiz. O modele hayallerimize giden kapıyı açmak için bir anahtar gözüyle bakmalıyız. Karşımızdakini yüceltirken kendimizi aşağı çekmek kendimize yapabileceğimiz en büyük kötülük ve haksızlıktır. Kendimizi yüceltip sevmeliyiz. Çünkü her birimiz çok güçlü savaşçılarız. Ama birbirimizle savaşmak yerine hayatla savaşmamız gerektiğini unutabiliyoruz bazen. Olumsuz, karamsar, rezil düşüncelerden soyutlayın kendinizi ve sadece hayatta olduğunuzu ve hala nefes aldığınızı hatırlayın. Bunun ne kadar kıymetli olduğunu hatırlayın. Ve yaşamı tüm güzellikleriyle görün. Kendi güzelliklerinizi fark edin. Kendinize de diğer insanlara da kalp gözüyle bakın. Kalp gözüyle bakmak ne demek? Yani ruh beden ikilisinde ruh üstündür, beden ise geçicidir. Kalp gözüyle bakmak maddiyata bakmak yerine maneviyata bakmak, sadece bakmak da yetmez maneviyatı görmek demektir. İnsanların duygularına dokunmak, hissettiklerini kendi içinde duyabilmek demektir. Zaten insan olmak da bunu gerektirir. Biraz anlayış ve empati bizi insan yapar. Bu özelliklerden yoksun kişiye insan denemez. 

Kendinizi belirli kalıplara sokmaya çalışmayın. Herkesin bir kalıbı zaten vardır. Kendinizi başka kalıplara sokmaya çalışırsanız eksik veya da fazlalık kalırsınız. Bunu unutmayın. Yalnızca kendiniz olun ve kendinizi tüm kusur ve güzelliklerinizle sevin. Kendinizi severseniz eğer etraftaki insanları sevmek de kolay olacaktır. Ama kendinizden nefret ederken başka insanları sevmek hiç de kolay olmaz. 

Herkesin kusurları vardır. Ne kadar güzel olursanız olun kusurlarınıza odaklanırsanız eğer kendinizi bir canavar gibi göreceksiniz. Ama güzelliklerinizi görmeyi kusurlarınızı ise gizlemeyip sevmeyi öğrendiğinizde işte o zaman bütün güzellikler de sizi bulacaktır. 



Görselde görmüş olduğunuz durumda bu şekilde ilginç davranışlar sergileyen sevgilinize içinizden ne geliyorsa yapabilirsiniz. Ama naçizane tavsiyem ondan ayrılmanız olacaktır. Sizi seven ve değer veren birisi bunları yapmaz. Böyle bir adamla birlikte olup da sonrasında aşka küsmeyin. Gidip kendinize daha doğru düzgün adam gibi birisini bulun. 
Share
Tweet
Pin
Share
0 Yorum
Filtre kahve French Press ile nasıl yapılır? Gelin beraber göz atalım.

Filtre kahve en çok tercih edilen kahve demleme yöntemlerinden birisidir. Filtre kahvenin seveni çoktur. Kafelerde sıklıkla tercih edilir. Bazı kafelerde French Press ile beraber getirilir. French Press'i gördüğünüzde filtresini yayık ayranı yapar gibi aşağı yukarı hareket ettirip de hem kahveyi mahvetmemeniz açısından hem de karşınızda oturan malum kişiye rezil olmamanız açısından filtre kahve nasıl yapılır? Bugünkü blogumda buna yer vermek istedim.

Şimdi Filtre Kahve nasıl yapılıyor? Aşama aşama görelim. Anlayalım.

  • 3 kaşık kahve çekirdeğini French Press'e alıyoruz.






  • Sonrasında kahve çekirdeklerinin üzerine sıcak su ekliyoruz.









  • Sonrasında French Press'in kapağını kapatıp filtresini itmeden önce 5 dk demlenmeye bırakıyoruz.





  • Demlendikten sonra filtresini hafifçe itiyoruz. 




Ve filtre kahveniz artık hazır. En sevdiğiniz fincana koyup afiyetle içebilirsiniz. :)




ÖNEMLİ:
Seçtiğiniz kahve çekirdeği değiştikçe farklı bir kahve deneyimi yaşayacağınızı unutmayın. Damak zevkinize en uygun olan kahve çekirdeğini seçmelisiniz.










Share
Tweet
Pin
Share
0 Yorum
EN YENİ GÖNDERİ
EN ESKİ GÖNDERİ

HAKKIMDA

Ben Sude Naz Deniz. Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık öğrencisiyim. Blog sayfamda psikoloji hakkında yayınlarım var. Umarım beğenirsiniz.

TAKİP ET

  • facebook
  • twitter
  • instagram
  • Google+
  • pinterest
  • youtube

SON GÖNDERİ

SPONSOR

FACEBOOK

BLOG ARŞİVİ

  • Kasım 2024 (1)
  • Şubat 2024 (4)
  • Ocak 2024 (6)